Yazi


2020-07-12 20:10:01

 

Sizin aracılığınızla dünyaya gelen, kendi kanınızdan, tıpkı size benzeyen ufacık bir mucize. Çocuğunuz… Üstelik neredeyse tüm canlılardan daha çok korunmaya, kollanmaya muhtaç bir canlı olarak geliyor dünyaya. Hem de ne geliş? “Ekseni kayıyor dünyanın”, “Hayat bebekten önce ve bebekten sonra olmak üzere ikiye ayrılıyor” diyordu bir arkadaşım. Hal böyle olunca; onun üzerine titremek de kaçınılmaz oluyor. Karnı doymalı, altı kuru olmalı, oynatılmalı, hatta İngilizce de konuşulmalı yanında ki çift ana dili olsun çocuğun ileride, değil mi? Hepsi haklı, hepsi doğal hisler...  

Hisleriniz size çocuğunuzun tüm ihtiyaçlarını daha o söylemeden, onun yerine gidermenizi söylüyor. Çıkamadığı kanepeye, tutup siz oturtmalısınız; geçiremediği o üçgen şekli, siz geçirmelisiniz o delikten… Sonra çocuk biraz büyüdüğünde; arkadaşıyla arasını siz yapmalısınız, siz konuşmalısınız öğretmeniyle sırasını değiştirmesi için. Sınıfın en güzel proje ödevini teslim edebilmesi için, onu erkenden yatağa gönderip, sabaha kadar ödevini siz yetiştirmelisiniz. Liseye giderken bile yatağını siz toplamalısınız, sınav giriş evrağını da siz hazırlamalısınız ki o yorulmasın… Üstelik bunları onun bir gülümsemesi için, başka hiçbir çıkar gözetmeden yaparsınız…

Ancak kısa vadede gülümseten bu gayretleriniz; ihtiyaçlarını kendi başına karşılayamayan bir insan yaratır. Sağlıklı bir bağlanma gerçekleştiremeyen çocuğunuz; “bağlı” değil, “bağımlıdır” artık. Çünkü onun bilinçaltına yıllarca,  sen yapamazsın” demişsinizdir. O da zamanla onay arayan, tek başına karar almakta zorlanan bir yetişkin oluvermiştir. Siz “hiçbir desteği esirgemediğiniz” evladınızın hem iş hem özel hayatında neden başarısız olduğunu düşünürken, o hayatına yeni kattığı insanlarla da(hatta araba, ev gibi nesnelerle de olabilir) sağlıksız bağlar kurmaya, aslında bir bakıma aynı kimliği sürdürmeye devam etmektedir. Ne iş hayatında ne de özel hayatında inisiyatif alamıyor, problem çözemiyordur.

Şimdi soruyorum size; gerçekten çocuğunuz mu hazır değildi kreşe başlamaya, yoksa siz mi? Uygun zemin hazırlansa, yiyemez miydi kendi yemeğini? Onun odasını sürekli toplamanız onun iyiliğine miydi? Yoksa manevi doyumunuz için mi yaptınız bunu? O akşam ödevini bitirmese, dünyanın sonu mu olurdu; yoksa sorumluluğunu yerine getirmemenin mahcubiyeti, geliştirir miydi onun karakterini?  

Bunun yerine; kendi uğraşarak bazı problemlerini çözen bir çocuk. Akraba arasında, mahallede, markette onun adına konuşulmamış, okulda ödevlerini kendi takip etmiş, evin sorumluluklarına ortak olmuş bir birey olarak yetişen bir insan, ne gibi bir karakter geliştirirdi? Bu kişinin eşinin kim olacağına siz karar veremezdiniz muhtemelen(çünkü o kendi kararlarını alıyordur) ama eşinden de, “İlgilenmiyor çocuklarıyla!” cümlesini duymazdınız. Mutlaka ayağınızın dibinde oturmazdı ama ilk zorlukta da yıkılmazdı problem çözme becerisi geliştirdiği için. Üstelik ailesinden kopuk falan da olmazdı. Yine severdi sizi, yine birlikte güzel anılar biriktirirdiniz…

Sahi, siz nasıl yetiştiriyorsunuz çocuğunuzu?

Psikolog / Aile Danışmanı

Gamze ÜNGÖRMÜŞ    

 

Tags:bağlanmastilleri,çocukgelişimi,ailedanışmanlığı,ankarapsikolog,psikolojikdanışmanlık